29 Nisan 2008 Salı

Kasır'lara Devam :)

Pazar günü evde durmaktan sıkılınca komşuma hadi dedim, hem alışveriş ederiz hemde yürümüş oluruz, Beşiktaş çarşının sonunda nikah dairesinin altında Migros var oraya girdik, pastane bölümünde çatallar iştah açıcı duruyordu iki tane kaptım ama hani yanına çay, Migrosun tam karşısıda Ihlamur Kasrı, yıllardır gitmemiştim, seneler önce oğlumu ordaki çocuk atölyelerine götürmüştüm, resim eğitimi veriliyordu, ücretsiz, grup çalışmalı pek keyifliydi ve istikamet Kasır... İstanbul'da bir vahaydı, sonderece bakımlı, temiz ve nezih, hala çocuk atölyeleri devam ediyor, ağaçlar, çevre düzenlemesi bana yine ey Osmanlı dedirtti, o devirde şehzadelerin ilk askeri eğitimi aldıkları yermiş, ordan Harbiyeye geçerlermiş.Merdivenler ve mermer işçiliği son derece estetik....
Bu da süs havuzu, karşıki bina cafe hizmeti veriyor.
Havuzun başka açıdan görünüşü...Şehirde kaçılacak, doğayla kucaklaşılacak dediğim gibi bir vaha betonlar arasında! ( çayıda güzeldi, yanında çatalla :) )

26 Nisan 2008 Cumartesi

Bir Melek Kadar Zarifsin !

Çarşamba günü içime doğmuştu, bugün gelecek dedim, saat 1 postacıyı karşı apartmana girerken yakaladım, benim paketim olacaktı diyede bağırdım ve şimdi bıraktım dedi, garip telepatik bir bağ. Paketi masaya koydum ve her bir parçayı büyük bir seramoniyle açtım, öyle büyük bir mutluluk ki o gün ayaklarım yerden kesilmiş uçar gibiydim, herkese göstermek istedim, hayatımda hiç bu kadar güzel bir cüzdanım olmamıştı ve ben midye kabuklarını çok severdim ve kızım olmadığından makyajdı, bakım dı hiç anlamam ama kıtalar ötesinden bir el uzanıyor ve kızım olsa ancak böyle yapardı diyeceğin şeyleri sana gönderiyor ve sana öylesine sıcak ve içten mektup yazıyorki, utanıyorsun, için bir garip oluyor ona dünyaları vermek istiyorsun.
Herşey okadar zevkli ve ince düşünülmüştüki, mektubun kağıtları, ambalajın kaplama kağıdından üzerindeki kurdeleye kadar, o kadar özenli, uymlu ve zevkliydiki, zerafet doluydu, demekki, Yusufçuk kimin ayaklarının dibinde öleceğini çok iyi biliyordu.
Masamın üstüne taa çeyizimden kalan en sevdiğim örtüyü koydum fotoğraflamak için, onun üstüde meleklerle doluydu....

Moonsun'ım, teşekkürler yetmez verdiğin yaşam sevincine...

22 Nisan 2008 Salı

İçimi Dökem :)

Bloğumla yeterince zaman ayırıp bir türlü ilgilenemiyorum, şimdi ev sakin, bilgisayarda bana kalmışken yazmak istedim. İnşallah yakında sadece bana ait bir dizüstüm olacak o zaman rahat rahat yazarım, oğlanlara kaptırmaya niyetim yok. Yorumlara bile cevap yazamadım ama hepiniz gönlümdesiniz, aha şu aşağıdaki tavşan gibi oldum, kulaklar dimdik ama gözler mahmur, dinlenmede :)Pazar günü Maslak Kasırlarında kahvaltıdaydık, bu tavşancıkta ortalıkta zıplayıp duruyordu ancak yorulduğunda resimledik...
Abdülhamid'in şehzadelik döneminde yaşadığı kasır ve onun el işçiliğiyle yapılmış merdivenler ki muhteşem, mekana girdiğinizde sizi karşılıyor büyük bir ihtişamla, sonra iki kola ayrılıyor ve tasarımı, dengelenmesi mekan içinde odak haline geliyor...
Merdivenden giriş kapısına bir bakış! tipik Osmanlı Mimarisi ve eski Türk evlerinde rastladığımız geniş bir sofa ve etrafına dizilmiş odalar sizi karşılıyor, tavanlar yüksek olduğundan büyük bir ferahlık hissi veriyor, bunda malzemenin ahşap ağırlıklı olmasınında etkisi büyük, şu masada oturmak, bu merdivenlerden eteklerini tuta tuta inmek çok keyifli olurdu... O zamanamı ışınlansam ne yapsam?
Hamamlarıda pek severim, o günkü şartlarda yapılmış bir küvet, kurnası, mermerin su gibi saflığı, temizliği... Her banyo yaptığımda dua ederim Allah susuz bırakmasın diye, kendini iyi hissetmenin bence ilk yolu bu, su bütün negatif elektriğide alıp götürüyor, hem bedeni, hem ruhu temizliyor sanki, yenileniyorsun, güzelleşiyorsun, şarj oluyorsun.
Veee Motorcumun çektiği, benim çok beğendiğim resim, hamamın tavanı, minik kubbeciklere oturtulmuş camlardan süzülen ışık, üzerinize minik paraşütler düşüyormuş ve bunlar size ışık oyunlarıda yapıyormuş gibi, neyse o kötü İstanbul resimlerinden sonra bunlar ilaç gibi geldi.

Ben ne yapıyorum bu arada? hala evimle sarmaş dolaş yılların özlemini gideriyorum, tv. seyretmeyi keşfettimde neden iyi programları gecenin kör vaktinde yayınlarlar anlamış değilim:)
Erkek kardeşim Tayland'a gitmişti, dün akşam bana geldi, tabi ben hemen ne getirdin moduna girdim ama o keyifsiz duruyordu, yemekte konuşurken anlattı, cep telefonunu ve kamerasını çaldırmış, çok üzgündü, galiba ençokta kaydettiği anılarının gitmesi ve güven duygusunun sarsılmasıydı onu etkileyen, mal bir şekilde yerine gelirdide o duygunun yarattığı sarsıntıyı çok iyi anlıyordum, üstelik yabancı bir ülkede oluşu kendini dahada kötü hissetmesine sebep olmuş. Tayland'ı gülümseyen insanlar ülkesi olarak algılamış, herkesin sakin, stressiz, rahat oluşu ve gidişinin onların su festivaline rastladığından bir hafta boyunca su tabancalarıyla tüm halkın bir birini ıslatmasındanda bolca nasibini almış, bol karides ve okyanus balıklarıda cabası...Motorcumun çin çubuklarıyla yemek yemeyi sevmek gibi bir alışkanlığı olduğundan ona bir set getirmeyi unutmamış ve ahşaptan yapılmış el işi bir motosiklet maketi...

Motorcumun okulu bu hafta bitiyor, artık o bir aşçı ama tabi daha iki yıllık yükseğini okuması gerekiyor o da eylül ayında belli olacak, öss tercihlerimiz bakalım nereyi tutacak önümüzdeki beş ayı değerlendirmesi lazım, bazı otellere form doldurduk, inşallah hayırlısıyla birinden ses çıkar, kendine yatırım yapıp geliştirmesi gereken bir dönemde. Askerimin 9 günü kaldı, atışlarda birincilik ve sertifika, takdir almış ama son dönemlerde sıkıntıdan ciltte problemler oluşmuştu, askeri doktorlarda çıkışta tatil ve deniz önermişler, sanırım bir on gün gibi güneye gidecek ben Mayıs ortalarında kavuşabileceğim ki artık banada beklemek yorucu gelmeye başladı, ondan sonra iş derdi, nediyim hepimizin çocuklarının şansları açık, hayalleri gerçek olsun.

Bu gün 23 Nisan, neşe dolmalı insan
Umutları çoğaltmalı
Yaşama sımsıkı sarılmalı
Ömür dediğin okadar kısaki
Güzellikleri, iyilikleri sığdırmalı

Özlemişim yazmayı ya ! te benden bu ka!
Hepinizi çok seviyorum...

Paylaşayım Dedim !

.*NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE*

*Osman Bey, sabah saat 7.00'de
*Casio** masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. *
*Puffy** yorganını kaldırdı. *
*Hugo Boss** pijamalarını çıkarıp *
*Adidas** terliklerini giydi. *
*WC** 'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. *
*Clear** şampuan ve **Protex** sabunuyla duşunu aldı. *
*Colgate** ile dişlerini fırçaladı. *
*Rowenta** ile saçlarını kuruttu. *
*Bill's** gömleğini ve *
*Pierre Cardin** takımını giydi. *
*Lipton** çayını içti. *
*Sony** televizyonda medya özetlerini ve **flash** haberleri izledi. *
*Citizen** kol saatine baktı. Aile fertlerine *
*'çav'** eyip *
*Hyundai** otomobiline bindi. *
*Blaupunkt** radyosunu açarak, *
*rock** müziği buldu. Ağzına bir *
*Polo** şeker attı. Şehrin göbeğindeki *
*Mega Center** 'daki ofisine varınca, *
*Fujitsu-Siemens** bilgisayarını çalıştırdı. *
*Microsoft Excel'e** girdi. *
*Ofisboy** 'dan *
*Nescafe** 'sini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için *
*Grissini **yedi. Öglen **Wimpy's Fast Food** kafeteryaya gitti.
Ayaküstü, **Coca Cola** ve *
*hamburgeri **mideye indirdi. *
*Camel** sigarasını yakıp *
*Star** gazetesini karıştırdı.
Akşamüzeri iş çıkışı **Image Bar'** a** **uğrayıp *
*JB'** sin yudumladı, sonra köşedeki *
*Shopping Center** 'a uğradı. Eşinin sipariş ettiği **Persil Supra** deterjan, **Ace** çamaşır suyu, *
*Palmolive** şampuan, *
*Gala** tuvalet kağıdı, *
*Sprite **gazoz ve *
*Johnson** kolonyayı alarak kasaya yanaştı. *
*Bonus** kartıyla ödemeyi yaptı. Hafta sonu eşi Münevver'le *
*Galleria** 'ya giden Osman Bey, *
*Showroom** 'ları dolaşıp *
*Kinetix** ayakkabı, *
*Lee Cooper blue jean*
* satın aldı. **Akşam evde bir gazetenin verdiği **TV Guide** 'a göz atan Osman Bey, kanallar arasında *
*zapping** yaparak, *
*First Class** ,
**Top Secret** ,
**Paparazzi** gibi programlar izledi.
Aynı anda **Outdoor** dergisini karıştırdı. *
*Saat 22.00'ye doğru TRT'de Türk dili üzerine bir panel başladı. *
*Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, **kendini mutlu hissetti.*
* 'Ne mutlu Türk'üm diyene!'** diye gerindi ve uyudu.*
*Hâlâ da uyuyor. Ne zaman uyanacağı da belli değil. *


Bu bana gelen bir maildi, dilimizin yozlaşması beni herzaman rahatsız etmiştir, binlerce yıllık kültürümüzde sözcüklerimi tükettik, yabancı markaların bu kadarmı istilasına uğradık, hepimiz uyuyamı kaldık ne ?
Bir milleti millet yapan DİL'i ve DİN'i dir, bu kavramlar dejenerasyona uğrayıp, kirletilip, çarpıtıldığında, yeniden yeniden farklı farklı yorumlandığında o birleştirici zamk çözülmeye, erimeye başlar diye düşünüyorum...
Değerlerimize sahip çıkmak dileğiyle...

17 Nisan 2008 Perşembe

İstanbul'a Bir Bakış



İstanbul'un hep güzel yerlerini çekerdim ama cumartesi Taksim'de bir binanın tepesine çıktığımda görmek istemediğim o manzarayla yine yüzleştim, elimde değil bu beton yığını beni hep ürkütmüştür, kendimi kaybolmuş, çaresiz ve yalnız hissettirir.
Korkarım baktıkça, bu kadar insan ne yer, ne içer, nerde çalışır, nasıl iletişim kurar, bu sıkışıklıkta nasıl nefes alır ama bence İstanbul'un gerçek yüzü bu!
Gece manzara daha iyi, samanyolunda göz kırpan yıldızlar gibi bir ışık okyanusuna bakıyorsun ama gün ışığı tüm çirkinlikleri gözler önüne seriyor belki acımasızca olacak ama bir deprem olsa herkesin evi mezarı olur gibi geliyor bana...
Neyse canımızı sıkmayalım, bende her akşam izlediğimiz haberlere dönmiyeyim ama bu arada, geçen sene küresel ısınma, bu sene küresel gıda krizi bunların hiç birine inanmıyorum, dünya o kadar mükemmel bir anlayışla yaratılmış ki o kendi düzeninde gidiyor biz insanların yaptıklarınıda şaşkınlıkla izliyor.

5 Nisan 2008 Cumartesi

Tersten Yaşamak

CAN YÜCEL'DEN TERSTEN YAŞAMAK:)Süphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel
hatta mükemmel olurdu.

Nasıl mı ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes
karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar
helal edilmiş vaziyette.

Tabuttan doğruluyorsunuz,yaslı,olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar
torunlar hepsi hazır.

Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.

Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir
maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...

Altmışlı yaslara kadar her şey garanti, huzur içinde
yaşıyorsunuz.

Sağlığınız gittikçe düzeliyor
Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size
hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor
patronunuz..

Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli
bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda elpençe divan...

Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor
gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz
Diğer hormonal Aktiviteler artıyor, fevkalade.....

Aman ne güzel günler başlıyor...

Derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen daha iyi
olur diyor. Bu arada Babanız ortaya çıkmış,"fazla çalıştın"
diyor "artik eve don,isi bırak,okumaya basla,harçlığın benden
olsun..."

Keyfe bakar mısınız ?

Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor

Ekmek elden su golden bir donem başlıyor.
Partiler, Diskotekler, Kızların sayısı artıyor.

Derken Anne ve Babanız sizi oturup getirmeye başlıyor, araba
kullanma derdi de yok artik...

Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine
bak,oyuncaklarınla oyna" diyorlar...

Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile
temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç
tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.

Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor
ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.

Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.

Beslenmek için ağzınızı ağmaya dahi gerek yok, bir kordondan
besleniyor sıcacık yumuşacık ! Gürültüsüz ve patırtısız bir
ortamda yaşıyorsunuz.

Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatiniz
bitiyor....

Bu yazıyı benim motorcu bulmuş anne yayınla dedi, kırarmıyım onu, bu şiirsel yazıdaki tema iyi fikir aslında, tersten yaşadığımızda yaşam hikayesini tashih etme şansına sahip olacağımız için oldukça keyifli olur. Başlangıç ve son bir daire aslında iç içe geçmiş, bir döngü, kiminin dairesi küçük, kimininki büyük, kimininki dikenli tellerle dolu, kimininki gül bahçesi ama bir başı ve sonu var bu kesin biz yürüyoruz o yolda, bazısı yazılmış kader, bazısı irademiz...