30 Kasım 2007 Cuma

Toplaşalım Masaya!

Hadi buyrun aydınlık, gün ışığı girmiş mutfağıma, kışın griliğine inat, mandalina, portakal, sarı, havuç, hurma, turuncu renktedir, güneştir onlar tezgahta, kimbilir belkide gelecek yazı müjdelerler.Mutfak biraz dağınık idare ediverin artık, rafları süslemişim ama avize kafamıza düşermi bir kahkaha patlattığımızda bilemem gayrı!C vitaminimizi alalım, okkalı bir kahvede yaparım size.
Çarşamba akşamı teklif hazırlıyoruz, ben söylüyorum Hakan hızlı hızlı yazıyor, bir ara dönüp saat kaç diyorum, 18.07 abla diyor, fiyatlandırmayı yetiştiremeyiz yarına kalsın, ben hazırlanayım deyip 18.30 da çıkyorum.AAA ne tesadüf otobüste tam dükkanın önünden geçiyor, en masum halimle zıplıyorum benide al, benide al diye, duruyor, hemen atlıyorum, sağol diyorum şoföre, almaz almaz.Otobüs şoförlerini çok severim, arada birde merak ederim, acaba psikolojik destek alıyorlar mı diye.Bir sabah yine işe gidiyorum, bir polis memuru bindi otobüse, sohbet ediyorlar şoförle, şoför bir laf ediyor ben kopuyorum '' abi ya kazıyolar, kazıyolar bir bulamadılar şu hazineyi'' Adam haklı 44 senedir yaşadığım bu şehir hep şantiye halindedir, hep delik deşiktir, hala büyük hazine maalesef bulunamamıştır, bekliyoruz, ben göremesemde belki torunlar görür. Neyse dönelim benim son bindiğim otobüse, hemen son kalmış boş yere oturuyorum, yol uzun, iki karşılıklı koltuk, dört kadın göz göze gelmemeye çalışarak gidiyoruz, karşımdaki kadınlardan biri orta yaşlı kapalı bir hanım, göz ucuyla bakıyorum ağzı kıpır kıpır, gözüm eline kayıyor, tesbih çekmekte, trafikte pek güzel akıyor, içimden diyorum hikmet kadında, devam teyzem, duaları sayesinde yol açık galiba, sonra gözüm plazaların önünde bekleşen servislere kayıyor, ohh diyorum, ne güzel binip gidecekler, onlar adına sevinirken onları hiç böyle bekleşirken görmediğimi farkediyorum, es geçiyorum, başka düşüncelere dalıyorum, inşallah Yaprak Dökümü'ne yetişirim diyorum, aklıma oğlum geliyor, yaklaşınca ara demişti, yarın uygulama dersleri var, meyve salatası ve mevsim salatası yapıp sunacaklar malzeme almalıyız, yaklaştığımı haber vermek için cep telefonomu çıkarıyorum çantamdan, o da ne ! telefonun üstündeki saat 18.13, algılayamıyorum, jeton tırink diye düşüyor, ben 18.30, yerine, 17.30 da baaaay deyip çıkvermişim, önce kendimi çok kınıyor, sonrada aklımdan şüpheye düşüyorum, oğlum şaşkın Tansaş'ın yolunu tutuyorum.Eh insanın aklında gitmek varsa böyle kaymalar olabiliyor...

Hadi birazda kurabiyelerden buyrun, babam yine ayva reçeli yapıvermiş, bende kurabiyelerin içine koyuverdim, pek güzel olmuşlar, tarifini veremem, biraz sonra bloglardan bakıcam.Bu arada anneme henüz işten ayrılacağımı söylemedim, zaten midesi ağrıyıp duruyor, endoskopi isteyince dr. şıppadanak ağrıları kesilmiş korkudan, buda bir tedavi şekli olsa gerek!Şimdi bende bir elektro isteyecemki kalbi sağlam dursun:) Ödü patlar ben çalışmayacağım diye, sanki ondan birşey talep edecekmişim gibi düşüncesine bile tahammül edemez.Aslında beni hiç anlamaz, çünkü o altın kafeste yaşayan bir kuştur, ekmeğin bile fiyatını bilmez, hayatında fatura ödememiştir, çalışan kadın ne cins bir kuştur hiç bilmez.İki erkek çocuğa analık babalık yapan aseksüel kuş türünü tanımaya hiç niyeti yoktur, olsa olsa bu tipler, sorunludur, bela olabilirler, demekki bu kuştan uzak durmalı! diye düşünür. Altın kafesteki bencil kuşum benim! Babam, her zaman mağrur, sakin duruşuyla Hayırlı olsun kızım diyecektir, beni anlayacaktır, çünkü o bana sahip çıkandır, ortada kaldığımda bir kadın için en önemli şey olanı verendir EV...Sığınağım, mahremiyetim, kraliçesi olduğum sarayım, velihatlarımla yaşadığım biricik evim, kapısını her akşam açtığımda içime güller dolar, benim evim.Babam, ona sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Masa sohbeti güzeldi, kalkıyomusunuz, bunu saymam, yine gelin, neyse avize kafamıza inmeden ağırlayabildim sizi, raflardaki kaseler öylesine orda durmamalı, üzülüyorlardır boş boş durmalara, çorba yapıcam başka sefere size söz, sıcacık içimiz ısınır, hele sevdiklerinle paylaşıyorsan yüreğinde ateş olur...

27 Kasım 2007 Salı

Bitiş

Birkaç gündür yazamıyordum, canım sıkkındı.Cuma akşamı tamam dedim bitti, bu sözcük benim için çok önemlidir, ağzımdan nadir çıkar ama dönüşü yoktur, karar verilmiştir.Bitti, hem rahatlatıcı, hemde belirsizliğe yol açan bir sözcük, bir kavşak, her yöne açılmaya müsait, yeni kararlar içeren, yeni seçimlere yol açan...Bir yolun bitip, diğer bir yolun başlangıcı, karışık duygular, rahatlama, yeni seçenekler oluşturma, yeni karalar alma, biraz endişe, üzerine bolca umut bir kavşakta soluklanmaktır bitiş, sonra yeniden harekete geçersin...Ben artık soluk almak istediğimi farkettim, artık tıkanmıştım ve cumartesi işten ayrılmak istediğimi söyleyiverdim, aslında hemen aysonu bırakmak istiyordum ama yıl sonuna kaydı, anlayacağınız şafak sayıyorum.Sabah 7'de çıkıp, 9'larda evde olmaktan ve bunu haftanın 6 günü yaşamaktan, yaşamımın 3 kutuya girip çıkmaktan ibaret kısır döngüsünden bıkmıştım.Ev birinci kutu, otobüs ikinci kutu, iş üçüncü kutu...Aldığım parayı harcamaya bile zamanım yok, kendime uzun zamandır birşey alamıyorum, zaten gerekte yok sosyal bir yaşamın olmayınca, fatura ödeyip, evin, çocukların ihtiyaçlarını karşılıyorum sadece, kendim için , kendimi şımartmak, ödüllendirmek adına hiç bir şey yapmıyorum.Yaklaşık 15 senedir bu tempoda çalışıyorum, buda bitti dediğim evliliğimin bedeliydi, her karar bir bedel ödemektir.

Şimdi hayal kuruyorum, sıcacık, tertemiz evimde, kendime okkalı bir kahve yapıp, birde sigaramı tüttürüp cam kenarında koşturan insanlara bakmak, yürüyüşlere çıkmak, dostlarıma uğramak, güzel yemekler pişirmek, tığımı elime alıp birşeyler örmek, en önemlisi telaşsız geniş zamanlarda yaşamak istiyorum, sessizlik, huzur, sakin bir yaşam.Gittiği yere kadar, sıkıştığımda ister istemez yine ekonomik kaygılar yüzünden çalışmaya dönmem gerekebilir ama artık benim soluklanmaya ihtiyacım vardı, çıkacak cana bu kadar cefa yeter dedim ve bitti...



Yine Cumartesi, konuşmadan sonra yerime dönüp blogları okumaya başladım, bir bitiş haberi daha, bu yaşamdaki son bitiş noktası, Esra, Büyüleyen Mutfak Kokusu, inanamadım, okudum, içim ürperdi, son yazısı, bilebilirmiydikki son yazısı olduğunu, ya biz okurken, ya da o yazarken, o sayfa bir daha açılmayacak.Taziye defterindeki tüm dostları, anladımki biz bir bütünün parçalarıyız, fiziken tanışmak hiç önemli değil, böyle tanışıklıklarımızda paylaşamadıklarımızı burda paylaşıyoruz, iç dünyalarımızı, işimizi, ev halimizi, mutluluklarımızı, hayallerimizi, bilgiyi, yeteneklerimizi, kısaca elimizden ne geliyorsa, nasıl ifade edebiliyorsak kendimizi...Duygusal bağlar oluşuyor aramızda, komşuluk geleneğini yaşatıyoruz ve vefayı... Burdan Serin Mavi'nin katkılarıyla Hatim indiren tüm arkadaşların dualarını ALLAH kabul etsin, onlara teşekkürü borç bilirim.



Uzun bir yazı oldu http://www.donusumkonagi.com/ dan okuduğum bir makaleyide sizinle paylaşmak istiyorum.

Karar Vermek

"Karar verdim" diyor yüksek bir sesle. "Küçük bir an bile olsa kendim için harcayacağım. İçimden geçenleri kısıtlamadan, kim ne der diye düşünmeden yaşayacağım". Meraklı bakışlar süzüyor hareketlerini. Yüzünde ki yorgunluğu, içinde kopan fırtınayı biraz olsun anlayabiliyorsun. "Hadi" diyorsun sende destek vermek için ona. Vazgeçme bu defa ve git arkana bakmadan kendin için yaşa aklındaki tüm olumsuzlukları çıkar koy bir tarafa. Git yüzündeki keder dağılsın, içindeki sıkıntılar bir an olsun kaybolup gitsin. Üzerine yüklenmiş sorumluluklar yüzünden her insan yaşamaz mı bu durumu. Ne kadar dayanabilir ki. Bir gün mutlaka bir yerde patlak veriyor. Sıkılıyor insan aynı düzeni yaşamaktan aynı işleri yapıp aynı konulardan konuşmaktan. Başa sarıp filmi tekrar tekrar seyretmek gibi bir hal alıyor sonunda. Değişiklik istiyor hayat zaman zaman. Bu bazen bir saatlik bir uyku, bazen uzun süren bir yolculuk, bazen sessiz bir ortamda kendini dinlemek oluyor... Karar vermek işte bu durumda önemli olan. Karartmak gözünü. Ne istediğini bilmek ve uygulamak. Hayatı hoyratça kullanmak yerine akılcı davranmak. Bazen her şeyi bir kenara bırakıp kendinle kalmak. Zamanı geldiğinde kalabalıklara karışmak. Bazen kitabınla, bazen sevdiğinin sıcacık bakışlarıyla, bazen huzur veren melodilerle, bazen uzun yürüyüşlerle kendine vakit ayırmayı, içine keder bırakan durumlardan bu şekilde kurtulmayı bilmeli. Kendi için yaşamalı insan bazen. Dünyadaki tek varlık kendisi gibi davranmalı. Bencil olmalı. Doğru zamanı bulduğunda yapmalı. O yüzündeki yorgunluğu alacak kararı vermeli. İşte şimdi vakti geldi… Hadi korkma ver kararını. İstersen karar vermek olsun adı istersen bir kaçış. Hadi korkma kaybetmeyeceksin. Çünkü dünyadaki hiçbir şey senden değerli değil.

22 Kasım 2007 Perşembe

Kış Uykusu

Bir haftadır bir uyku hali içindeyim, 2 gün işe geç kaldım, akşam 9 gibi koltukta uyur kaldım, işte de gözlerimi zor açık tutuyorum, umarım geçicidir, yoksa kendime bir in'de kış tatili ayarlamam gerekecek.Akşam acılı kapuska pişirdim, her akşam, havuç, turp, domates, maydanozla kocaman bir salata yapıp yiyoruz, uykunun yanı sıra birde sebze krizine girdik.Motorcu'mun ödev olarak 3 günlük tatil organize etmesi gerekiyor, yataklı trenle gidilebilecek yer düşünüyordu, beni görevlendirdi, TCDDD'nin sitesinde iki tur vardı fakat yapılmıyormuş, Gap ve Karadeniz.Seferleri ve fiyatları inceledim, son derece uygun.Ona değil ama kendime güzergah buldum, akşam Haydarpaşa'dan bin, sabah Denizli'de in, günü değerlendir, akşam yine bin sabah burdasın, üstelik yataklı kompartman, ister tek, ister çift kişi, tıkır tıkır uyuyarak gel ( uyuma kısmı tam bana göre ) Yapılır mı yapılır!

Gülümseten Fotoğraf

Edward Galagan


Biz kadınlar, her yaşta ve her şartta öğrenmeye, paylaşmaya açığız :))

21 Kasım 2007 Çarşamba

Ah istanbul

Bu resim beni çocukluğuma götürdü ve hüzün çöktü birden bire, Çırağan Sarayı, yanında Beşiktaş Stadı, arkada Yıldız Parkı, üstler bomboş, ne Etiler, ne Ulus ne de diğer semtler daha oluşmamış.23 Nisan kutlamaları bu stadda yapılırdı.Beşiktaş ve Ortaköy yönünden tüm ilkokullar sıra halinde flamaları, bandolarıyla yürür, stadda yerlerini alır, stad hınca hınç dolardı gösteriyi izlemek için, çoşku, sevinç, umut, gurur vardı...Babam, yanmış halde bulunan Çırağan Sarayının önünden denize girerdi her yaz, babaneme birkaç saatliğine bırakıp dükkanı kendini atardı boğazın serin sularına...Yıldız Parkına giderdik pikniğe, sanırım değişmeyen bir o kalmış.
Dolmabahçe Sarayı, karşı kıyılar bomboş...


Ah İstanbul

Yıldız'dan Beşiktaş'a iniş, sol taraf dutluk, arkası bostandı, sebze alırdık dalından kopartıp şimdi orda Conrad Hotel var.
Yine Barbaros Bulvarı, Yıldıza çıkış, trafik nedir, betonlaşma nedir,kalabalıklar nedir bilmeden...
Bebek, değişmeyen bir tek Bebek Camii kalmış...
İskeleden Beşiktaş ve Bulvar Şimdiki hali, Beyoğlu, İstiklal Caddesi...

Sabah aldığım bir mail, taşplaktan bir şarkıyla İstanbul' u anlatıyordu, bende kendi penceremden paylaşmak istedim, doğduğum, yaşadığım bu şehri, farkettimki çocukluğumun İstanbul'unu çok özlemişim, şimdiki halini düşündüğümde sınırlarını bile algılayamadığım bir şehir oluyor önümde ve içim acıyor...


Resimler http://www.azizistanbul.com/

19 Kasım 2007 Pazartesi

Kabul günü =)

Pazar günü ve Melek'in hazırladığı mamalar, Vuslat'ta ön kontrolde, elde açtığı mantarlı, peynirli, kıymalı börekler, peynir toplarıyla süslü salatalar ve kızı Sena'nın yapıp üzerine imzasını attığı pastası.Melek'in eşi, kızı, oğlu bedeneğitimi öğretmeni, gelini milli basketçi, yani sporcu bir aile ama Melek dışında, o iyi bir ev kadını, bir çok şeyini paylaşabileceğin bir dosttur.Aslında yemek içmek bahane, iletişimdi aranan ve grup terapi yapıp rahatladık, bol bol güldük, bazende düşündük ve gülümseyerek ayrıldık, kimbilir bir daha ne zaman...
Cumartesi akşamı koşar vaziyette halıcıya gittik, Mukkadder'in halısını görmeye, gerçekten zevkli bir seçim, el dokuma Çin halısı, ana fon kaşmir, krem rengi, çerçevede pastel renklerde gül motifleri var burdada ipek kullanılmış buda halıya pırıltılar katmış.Pazarlıktan sonra ki iki kadının vıdı vıdısına akşam vakti pes ettiler, hadi berbere, ordan yine Mukadder'e yaptığı nefis mantıyı yemeye.Resmini çektim ama iyi çıkmamıştı, mantıyı kapama şekli farklı göstermek isterdim ama başka sefere.Ben de salondaki abajuru görüntüledim, kaidesini, şapkasını alıp, şapkayı swarovski taşlarla işledi ve görüntüsü çok güzel oldu, bu yetmedi, yastıklara uyguladı, özel kumaşlar aldı, dikti, desenleri tasarladı, swarovskiler ordada ışıldadı.

Boncuktan sıkılan arkadaşım, halı örmüş, 1 metrelik şişlerle, okadar ağırki örerken insanın kolları uzayabilir ama sonuç nefis, sabrına, mükemmelliyetçiliğine hayranım.Benim yaptığım şey çabucak bitmeli sonucu görmeliyim.Mukoş'tada kurs, özel öğretmen muhabbeti, kızı oks'ye, oğlu öss'ye hazırlanıyor, bilgisayarı paket etmiş kaldırmış, çocuklar tam hedefe yönlendirilmiş ok gibiler, kıyamam yazık çocuklara ama maalesef şartlar bu!Oğlu Barış ogünkü sınavda grup birincisi olmuş, Öğretmeni pasta alarak ödüllendirmiş onu, yani şimdiden tatlısını yemeye başladık.Umarım tüm çocukların, ailelerin emekleri boşa gitmez gerçekten zor bir süreç.Efendiiim bir haftasonuda böyle dosttu, muhabetti geçti, tabii ben eve zaman ayıramadığım için bütün işlerimi haftaiçine yaymak zorundayım, gezmenin acısı da böyle çıkıyor, gece çamaşır, ütü, yemek, bulaşık, derleme toplama uğraş dur.

Berberimin saç kesimiyle, Mireille Mathieu İstanbul şubesine dönmüş bulunmaktayım, oğlumun tabiriyle, ''top kafa olmuşsun anne''. İyi oldu, usturayla verilmiş tüm kat izleri gitti, sadece makasla kesildi, artık daha sağlıklı uzarlar.Bu arada dün akşam Haber7'de izlediğim Prof. Dr. Ahmet Maranki'nin sitesini incelemekten bu gün ancak yazabiliyorum.İsterseniz bir göz atın bana ilginç geldi.

http://www.maranki.com/

17 Kasım 2007 Cumartesi

Haftasonu Programı



Frederick Arthur Bridgman-Tablonun ismi Dinlenme

Bugün Cumartesi, akşam iş çıkışı Mukoş'uma gideceğim, haftalardır aradığı halıyı bir yerde beğenmiş, bir de senle bakalım dedi.Geçen sene bu hatun evi dört duvar bırakarak yıktı ve yeniden yaptı, çok güzel oldu ama benide bitirdi, en son kapı kulplarını yüklenip bir gece kapıma dayandığında kopmuştum, neyse atlattık.Eskişehir'li, Tatar arkadaşım, marifetli, aşırı titiz, can arkadaşım, şimdi ona halı bakcaz.Bana rüşvette teklif ediyor, akşama bende yeriz.Oluuur hiç bir sakıncası yoktur, zaten seçimleri isabetlidir, onay gerekiyordur, valla verdim gitti...Tuğbiş'te beni berbere götürür bir senedir garip şekle girmiş saçlarımı kestiririm, tokalara hapsolmaktan kurtulurlar.Bir ara onun elişlerini fotoğraflamak istiyorum, okadar yaratıcı ve özgünler ki...

Yarın Pazar, Melek, has komşu, annemlerle aralarında yaptıkları gün vardır, sıra ona gelince Pazar günü yapmak istemişki bende gelebileyim, ne kadar mutlu oldum, uzun zamandır böyle bir şeye katılmamıştım.Hemen ne giysem diye düşündüm, daha feminen, çıtı pıtı, hanım hanımcık, özlemişim be...Melek, Çerkezdir, yemekleri, elişleri süperdir, herzaman birşeyler öğrenebileceğin insanlardandır.Yani kısaca hafta sonu ben, damağımı ve zihnimi zenginleştireceğim.Dedikodular Pazartesiye...

16 Kasım 2007 Cuma

Damacana

Sabah, Hatice'ye, Gülçin'e, Moonsun'a yoruma cevap yazıyorum oda ne? hepsi silinmesin mi!Sonra aklıma bir anım geldi onu yazıyım dedim.Motor bir tür aşktır.Benim motorcu oğlum 15 yaşındaydı, yaz tatili,akşam işten gelmişim ''anne ben bakkalın yanında çalışıyorum dedi'', ''hayırlı olsun, oyalanır, insanları, ticareti öğrenir'' dedim içimden ama bu kararı niye aldığınıda merak ettim.Sonra anladım ki benim oğlan sırf motora binmek için 20 kg. su dolu damacanaları 6. katlara çıkarıyor, aman oğlum belin ağrır, şöyle olur, böyle olur, tııııs, o motoro biniyorya herşey boş, üstelik aynı muhitteyiz, bizi tanıyorlar ama çocukcağızım motorlu saka olmakta ısrarlı.Değişik insanlar, evler, ilişkiler görüyor, bahşiş verenleri de ayrıca seviyordu, bazıları onu örnek gösteriyorlarmış torunlarına, çocuklarına, yaz tatilinde nasıl çalışıyor diye.Tabi dışı seni,içi beni yakar hesabı.Neyse okullar açıldı ama evde hep motor muhabbeti, anne alalım da alalım, zavallı dedesini, motor fuarlarına sürükler, bayileri dolaştırır, bu arada her modeli, üretim senelerini, civatasına kadar etüt eder (yani bu günlere hazırlanıyor) Kurban bayramı gelir ve biz Side'ye Clup Voyage'a tatile gideriz.Ben, askerim, motorcu.Gayet şık şıkıdım salınıyoruz, yemekten çıkmışız, nerde takılsak diye bakınıyoruz, önümüzde bir aile gayet klas, yanlarında 14-15 yaşlarında bir erkek çocuğu dönüp dönüp bize bakıyor, yanındakileri dürtüyor, bir anlam veremedim ama bizim motorcu muzip muzip gülümsüyor, hayrola dedim, ne iş? yaa anne bunlar bizim arka sokaktaki o lüx sitede oturuyorlar, yazın onlara su götürürdüm, ananeside bana bahşiş verir torununa örnek gösterirdi, sende git babanın yanında çalış, boş durma dermiş.Çocuk su taşıyan birini öyle bir yerde görünce inanmaz gözlerle bakıyordu, sanırım şöyle düşünüyordu ''şu su işi oldukça karlı olsa gerek''....

15 Kasım 2007 Perşembe

Akşam iş çıkışı baktım benim oğlan gelmiş beni almaya, son zamanlarda trafikle öyle bozmuştum ki kafayı beni erkenden eve uçurmak istemiş.Atladık motora, boğazı boydan boya gececez, başladımı sağnak halinde yağmur yağmaya ama hiç bir şey keyfimi bozamaz çünkü bütün arabaları geçiyoruz.Kaskın camından sular süzülüyor, elimle siliyorum, arabaların farlarından yağmurun şiddetini görüyorum ve sucuk gibi olmuşuz, eve vardık , ''anne yağmur yağacağını düşünememiştim, çok ıslandın '' dedi. Ben halimden sonderece hoşnut, üzerimi değiştirip bir çay demledim, yanınada peynirli gözleme ve ilk defa Yaprak Dökümü'nün başına yetişebildim.Oğlum dalga geçiyor benimle '' sen daha yeni gelmiştin bak bu saatte, şimdi bitkin ve sinirli sinirli botlarını çıkarıyordun, gel sana bir scooter alalım rahat edersin'' bilmemki ne demeli, 40'ından sonra motor kullananı, ne paklar, yoksa İstanbul şoka girer de trafik havadan mı devam eder ama düşünmedim desem yalan olur.Savuluuuun trafik Sofi geliyor!

13 Kasım 2007 Salı

Şiirler

AYVAZOVSKİ


RÜBAİ
Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin

Tekkede, manastırda eremezsin.

Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada

Cennetin, cehennemin üstündesin


RÜBAİ
Ömür defterinden bir fal açtım gönlümce;

Halden anlar bir dost gelip falı görünce:

Ne mutlu sana, dedi; daha ne istersin:

Ay gibi bir sevgili, yıl gibi bir gece.


Ömer Hayyam




ÇİÇEKLE KONUŞMA
Artık ne pencerem var seni koyacak

Ne masam

Sevgilim de yok bu şehirde

Çiçek seni alıp ne yapsam


Cahit Külebi



GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer,

Ne halden anlayan bulunur;

Ah aklımdan ölümüm geçer;

Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:

- Pervam yok verdiğin elemden;

Her mihnet kabulüm, yeter ki

Gün eksilmesin penceremden!


Cahit Sıtkı Tarancı




BU NE BİÇİM HAYAT
Bu ne biçim Postacı

Üç defa çalıyor kapıyı

Bu ne biçim kel

Hem merhemi var

Hem sürmüyor başına

Bu ne biçim biçimler

İstediğiniz kadar çoğaltılabilir

Memleket çok müsait buna

Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya

Bir baktım Fahriye Abla!

Kırk yıllık bir rötar yapmış

Erzincan Treni

Ben gelmişim şu yaşıma

O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha

Benimki ne biçim hayat

Uymuyor ne gördüklerimene duyduklarımane okuduklarıma

Ben ne biçim benim

Ne kendime benziyorum

Ne başkalarına


Murathan Mungan

10 Kasım 2007 Cumartesi

Mimlenmişim!

Sevgili Hatice, elimkolum beni mimlemiş.Konu, ”seni en iyi anlatan şiir yada dörtlük” hangisi ? aldımı beni bir telaş, karıştırdım şiir antolojilerini, şairleri, yok bulamadım tam beni!dedim Sofi sen yaz bu şiiri, en iyi kendin anlatırsın kendini...



BEN

Kendini anlatmak ne zormuş,
Bunca yıldır beraber yaşarken, kanıksamış.
Bedenim ruhuma, ruhum bedenime alışmış.
Zorlukları aşmış,
Hala çıksalarda karşısına, alışmış.
Hayat bir oyunmuş!
Çoğu zaman sıkılmış hayattan
Kuş olup uçmak istemiş
Mavilikler de, sonsuza
Özgür olmak istemiş
Döngüleri kırıp
Hayat başka, yürek başka
İki oğul bir ana...

SOFİ



Bende Dört Yapraklı Yonca , Asortik Krep , ve Hayatın Renkleri dostlarımı mimliyorum kabul ederlerse... ( yaşasııın şiirler okuyacağız )

ATAM

Sen ölümsüz bir lidersin...

9 Kasım 2007 Cuma

Yazdan Kalma Ev

Bu evi de çok beğendiğim için arşive atmışım, baktım üşüyorum, bu resim iyi geldi.Sanırım İspanya'da, iç avlulu bir ev, minik süs havuzu, çeşmesi ( benim için tulumba olabilirdi ) güneşin rehavetine yayılmış keyif masası, ben hayalim de denizde ekledim, tatlı bir meltemde...

Bugün cuma ama ben yarında çalışıyorum herzaman ki gibi, tek sevindiğim yanı trafik rahat olur.Buarada sürekli Maslak yolunu kullandığımda gökdelenleri bol bol inceleme olanağına sahibim ve benim için en güzel, zarif, asil duruşuyla 10 puan alan Tekfen Tower.

7 Kasım 2007 Çarşamba

Haftaiçi


Yine yağmurlu İstanbul, bugün çalıştığımız firmalardan ziyaretçilerimiz vardı, hepimizin ortak görüşü işlerin düştüğü yolundaydı.Aslında hep bir bahanemiz vardır, kış geldi, okullar açıldı, seçim var, yaz geldi tatil zamanı, siyasal ortam, gerginlikler, dolar düştü falan filan.Benim gözlemim ve hissettiğim insanlardaki keyifsizlik, insanlar mutlu, huzurlu, geleceğe net bakabilseler daha rahat alış veriş yapabilecekler.Tabii bu bir yönü, birde seçenek o kadar fazla ki neye karar versek, nerden alsak, ustalar bizi nasıl canımızdan bezdiriler sorusuda var, şimdilik erteleme sürecindeymişiz gibi de geliyor, görceeez!


Akşam eve gittiğimde oğlum kapıyı açtı ve'' anne bana ne getirdin diye sordu'', iyiki ihtiyaçlar dışında birtanede öylesine çokanat almıştım, malum olmuş demekki, halbuki taşır dururum, evde ıvır zıvır bulunur.Soru beni çocukluğuma götürdü, istisnasız her akşam , babam dükkanı kapatıp eve gece 10'lar da döndüğünde uyusam bile uyanır, zilin sesiyle kapıya koşar ve aynı soruyu sorardım(tarih tekerrürden ibaret diye boşuna dememişler) hiç bir gece eli boş gelmez, sakız, çukulata, bisküvi,çerez getirirdi.O duygu inanılmaz güzeldi, kendimi güven içinde çok mutlu hissederdim.Hala benim sıraya girip faturalarımı ödeyen, çocukların okul toplantılarına giden, Eminönü'nden en iyi çerezleri alan, en güzel yumurtaları seçen, banka ve devlet dairelerindeki işlerimi takip eden, bunları sessizce yapıp hiç başıma kakmayan dünya iyisi adam.


Güya bugün az yazacaktım, yine daldım gittim.Buarada geçen akşam kek yaptım süper oldu, hemen bitti, ertesi akşam gaza gelip hem kek, hem poğaça yaptım amma velakin poğacalar hüsran, kendim ettim kendim buldum diyerek getirdim işe çay yanında yiyip duruyorum!

5 Kasım 2007 Pazartesi

Haftasonu


Her cumartesi olduğu gibi sebzecim Kilyos'taki tarlalarından kış sebzelerini yüklemiş arabasına geldi.Ben hemen arabanın etrafında dönmeye başladım, tazecik maydanoz, dereotu, pırasa, karnıbahar, havuç, turp, acı sivribiber aldıklarım, Hasan bey pazı da al dedi ama dolma sarmaya vaktim yok diye onu atladım ama aklım kaldı bu hafta alıp ıspanak gibi pişirmeyi düşünüyorum.İşyerimden eve aldıklarımı taşımak zor olsa da buna değer, biliyorum ki ürünler doğal ve günlük.

Cumartesi bir müşterim geldi, biray önce teklif verilmiş ama geri dönülmemişti, iyiki belgeleri atmamışım, sağlık sorunları olmuş , onları halletmeden evle ilgili işlere dönememişler doğal olarak.Müşterim, Ana Çocuk Sağlığında başhekim , bir kadın doğum uzmanı, neler yapıldığını sordum, gebe takibi, bebeklerin aşıları, doğum kontrol araçlarının ücretsiz uygulamaları.Söylediği birşey dikkatimi çekti, son 3 aydır rahim iç araçlar gelmiyor ya da göndermek için acele edilmiyormuş ve pek öyle doğum kontrolü için de çaba harcanmıyormuş, bol bol ürememiz mi isteniyor acaba :) diye düşünmeden edemedim, çocuğa karşı değilimde, bakabileceğimiz kadarına sahip olsak daha doğru olur, yoksa saldım çayıra, mevlam kayıra...

İş çıkışı elimdekileri eve bırakıp doğru Beşiktaş cumartesi pazarına, saat olmuş 7 ama farketmez çünkü ben takmışım Kastamonu Taşköprü sarımsağı alacağım, buldum, tek tek seçtim, kendime de kocaman, yumuşacık hurmalardan aldım.Cumartesi sebze günüm oldu.Sarımsakları yaptığım yemeklere diş diş atıyorum, oğlum da ben de verdiği aromayı seviyoruz.Sanırım ihtiyacı varki vücudumuzun sarımsak ye sarımsak ye diye sinyal verip duruyor tabi biz de uyuyoruz.Bazen de havuc, beyaz lahana krizlerimiz tutar.

Pazar günü kalktığımda , herzaman ki gibi erken uyanmıştım, oğlumu uyandırmamak için sessizce mutfakta yemeklerimi pişirdim, kahvaltı hazırladım, evi toparladım ama kendimi iyi hissetmiyordum, migrenim geldim geliyorum havalarındaydı, kahvaltıdan sonra bugün senle uğraşamam deyip İngiltere'den gelinin gönderdiği çok sıkışmadıkça içmediğim haptan bir tane içtim.Benim izin günüm sadece Pazar ve o gün iştekinden daha çok yorulurum, temizlik, yemek ,alış veriş bu güne sığmak zorundadır.6 gibiydi oğluma kalk hava almam, denizi görmem lazım dedim.Canım yavrum beni hiç kırmaz, birlikte yürüdük, sahilde çay içtik, Döndük eve, yine iş güç, biraz tv. yattım.Saat kaçtı bilmiyorum, vücudumun kitlendiğini hissettim, bir sıcak dalgası geliyor,bilincim açık bedenime hareket et diye emir veriyorum ama tık yok bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor baya direndikten sonra oğlumun ilk ismini tek hece zorla söyleyebildim anında yanıma geldi , o da korkmuştu, su veriyim mi? diye sordu, sonrada yanıma gelip yattı, bütün gece nefesimi dinlemiş, bir ara yine olmuş ama kısa sürmüş.Sabah iyiydim ama neden böyle oldu anlamadım.Oğlum yorgunluktan anne dedi, kimbilir?Neyse bir haftasonuda böyle geçti.

2 Kasım 2007 Cuma

Şimdi de Mutfaklar !

Bugün yağmur var İstanbul'da, kış merhaba diyor, geliyorum diyor.Atkılarımı, berelerimi, botlarımı özlemişim.İşten eve gelişte evimin sıcaklığını, mis gibi tarhana çorbasına peynir ekleyip kaşıklamayı, yün yorganıma sarılıp uyumayı, daha içsel, daha evcil olmayı özlemişim. Aydınlık, geniş, düzenli ve yemeğin de paylaşıldığı mutfakları hep sevmişimdir.
Şömineli bir mutfak, sıcacık,
Davlumbaz ve ocak çözümü çok hoş!
Bu salon da insanda dinginlik hissi veriyor, sade, net, ferah.Hani temizlik yaptıktan sonra şöyle geri çekilip bir bakarsınızya eserinize bana öyle bir izlenim verdi.
Bu tarz mutfaklarıda hep sevmişimdir, sanırım temiz ve tazelik hissi verdiğinden.Uygulamalarımda da açık renge kaçıyorum, krem, kırık beyaz, uçuk griler, yumuşak ve sakin renkler, ortalıkta ıvır zıvırın gözükmediği (toz almaya gelmedik dünyaya)derli toplu, sade ve net mekanlar.Bugünlükte bu kadar! Ben evlere takmışım ama terzi söküğünü dikemez derler ya kendim için de aynen öyle :) Olsun, hayal bu ya!

1 Kasım 2007 Perşembe

Mesleki

Sıradışı bir banyo...
Fonksiyonel bir çözüm
Evye'ye bittim, bulaşık yıkarken insanın sanatçı olası gelir!

Mesleki

Bahçem olsa kesin tulumba koyardım, İzmir'de yazları çocukluğumun geçtiği ananemin bahçesinin anısına! Ama bu batarya lavabo için tasarlanmış, nostalji yapmak isteyenlere...
Sifonu çekmeye kimse kıyamaz herhalde!
Bu da bana Termal'deki kaplıcayı hatırlattı, yıllar önce aynı formu mermerden yapmışlar ve daha da büyük, yani bu bizim banyo kültüründen!
Çok şık ve pembenin bu tonu da harika!
İşte buna bayıldım!Böyle bir oda herkese diliyorum.