29 Ocak 2009 Perşembe

Tembelliği Bırak Yazmaya Bak !!!

Abilerim, ablalarım, ben yazma konusunda bir tembel oldum ki sormayın. Gariptir ama televizyonu keşfettim, gecenin bir vakti yayınlanan inanılmaz bilgiler öğrenebildiğiniz kanallar arasında gezip duruyorum, karnım ağrıyor,kucağımda termofor, uyuklayıp yinede seyrediyorum. Sonracıma birden bire dikişe merak sardım, ilk önce giymediğim şeyleri kesip farklı kıyafetlere döndürdüm ki hiç anlamadığım bir konudur, kendime göre başarılı oldum, yaptıklarımı acayip seviyorum, dantel örüyorum, kitap okuyorum ve işte fırsat bulup yazamıyorum, hadi Sofi dedim hadi... Beni Moonısh gaza getirdi. Öyle bir posta göndermiş ki sanki ruhumu okumuş...

12 adet kart ve hepsi benim hayallerimdeki gibi, en sevdiğim resimler, taş evler, ahşap kapılar, bunlara eşlik eden toprağın cömertçe sunduğu rengarenk çiçekler ve yeşilin tüm tonları. Gören herkes hayran oldu, bir daha bir daha baktılar. Biz betona sıkışmış İstanbul'lular için ulaşılmaz bir masal dünyasıydı önümüzde serilen...Şu anda tüm kartlar Ankara'ya doğru yola çıkmış durumdalar, orda zevkine çok güvendiğim bir dostum tarafından atölyesinde tabloya dönüşecekler, bir gelsin yine paylaşırım sizlerle Munişim bana midye kabukları göndermiş oranın sahilinden, gariptir ki midye kabuklarını da çok severim, hatta aynanın üstündeki bu tasarımı da Marmara Adası'ndan topladıklarımla yapmıştım, baş köşemde durur, bazılarını minik vazolara doldurup süslerim,yani benim için pek kıymetlidir.

Veee turkuaz taş kolye, pes be muniş, bu ara yıllardır sevdiğim pembe, bordo,kırmızı tonlarını terk edip, turkuaz, mavi ve pastel yeşillere takmıştım ne diyeyim pes, altıncı hissin mi kuvvetli , yoksa sen beni oralardan görüyon mu ne :) Binlerce teşekkür...

Bu arada ilginç bir şey oldu. Birgün, sıradan bir sabah, ben mutfakta mıy mıy bulaşık yıkıyorum, cebim çaldı, salona girdim, cebe baktım bir masa telefonu numarası ve ben hiç tanımıyorum, açtım, bir bey bana ismimle merhaba, beni hatırladınız mı, size söz vermiştim kitabım çıktığında size verecektim, kitabım basıldı ve size ulaştırmak istiyorum, inanamadım,tek kelimeyle şok oldum... En az 9 yıl önce banyosunda tadilat yaptığım, bu kısacık tanışıklıkta sohbet ettiğim, yazmayı planladığı kitabından bahseden ve benimde ilgimi çektiği için okumak istediğimi söylediğim, basılınca bana ulaştıracağını söyleyen ve bu uzun yıllar araya girsede sözünü unutmayan, eski işyerime kadar gidip telefon numaramı bulan, beni arayıp, adresime kargoyla kitabı gönderen Sayın Yılmaz Gökdeniz...Binlerce müşterim oldu ama çok azı iz bırakmıştır. Yılmaz beyi soyadından unutmamıştım, ozamanda söylemiştim, ne güzel bir soyadı, masmavi...
Veee ertesi gün kitap elimdeydi, şaşkınlıkla, inanmaz gözlerle bakıyordum. Dedim insanlık için hala ümit var, hala sözünü tutan insanlar var ve benim için ağızdan çıkan her söz çok değerlidir, sözle karakterimizi yansıtırız, hayaller kurar dünyaları değiştiririz, sözle kalp kırar ve hiç bir zaman tamir edemeyiz, söz silahtır, bazen baldan tatlıdır, bazen zehirdir içimizi yakan, bazen vaattir ve onu duyan algılar, unutmaz, kalemi, klavyeyi harekete geçiren hep odur.
Kitabım, Sonsuzluk Gerçeği ve Varoluş (Yaradan ve Yaratılanlar ), basımı Kanada'da yapılmış, kağıt kalitesi, cilt, harf ve yerleşim, kapak tasarımı dört dörtlük. Kitap kozmolojik ve teolojik konuların buluşması, bilimsel bir çalışma, yılların emeği var, yeni başladım, okuyorum ve yürekten herkese tavsiye ediyorum...
Yeterince yazdım sanırım, gözlerinizi ağrıtmadan sahneden çekiliyorum ve hepinizi seviyorum...